Şu anda ne yaptığını, ziyaretçisinin olup olmadığını merak ettiğim Afyonlu eski cumhurbaşkanı Ahmet N. Sezerin  hemşerisi Orgeneral Başbuğ, Kara Harp Okulu'nun eğitim yılı açılışında ilk dersi verdi. Başbuğ, seçilmişlerin yanında atanmış bir iktidar havasında açıklamalar yaptı. Sanki karşımızdaki Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikeleri anlatan bir siyasetçi var.
      Orgeneral Başbuğ konuşmasında ayrıca, laiklik ilkesinin "Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan tüm değerlerin temel taşı" olduğunu da vurgulayarak, "Anayasadaki laiklik ilkesine ilişkin işlevsel tanımların tartışma konuları içerisine çekilmemesi" gerektiğini söyledi. Yani bir memur olarak Başbuğ amirlerine yetkisi de olmaksızın laiklik ilkesini tartışılmasından rahatsız oluyor. Cumhuriyet gazetesi bu duruma çok kızacak. Zira aydınlık Türkiye tartışılmaz dogmalarla mı yoluna devam edecek? TSK’nın laikliğin ne anlama geldiğini belirleme ve tartışılmasını engelleme gibi bir görevi mi var? Artık “milli birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz şu günler” yerini “tanımlanmasından ve özgürlükçü bir bakış açısıyla yorumlanmasından uzak durmamız gereken şu günler”e mi dönüştü?
     Başbuğ: “Devletler ulusal ve uluslararası hukuka ve yasalara uymak zorundadır. Teröristler ise böyle kısıtlamalarla karşı karşıya değildir.” demekte. Halbuki devletlerin uluslar arası kurallara uymak zorunda oluşları ile uymaları aynı şey değildir. Çünkü devletler zaman zaman “rutinin dışına” çıkarlar. Devlete kurşun sıkana laf dedirtmezler. Memurları ve hakimler hizaya getirmek için üç beş bomba patlatırlar. Bu anlamda devlet ile devlet olamayan silahlı güçlerin pratikleri siyah-beyaz netliğinde değildir. Net olsaydı, Siyonist İsrail’in büyük katkıda bulunduğu “devlet terörü” şeklinde devasa bir literatür oluşur muydu?
      Orgeneral Başbuğ, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in, "Terörle mücadelede karşılaşılan önemli olayların nerede ise yüzde 80’inin hem politik, hem de askeri boyutları vardır.  Bunun yanında her askeri kararın politik sonuçları olabileceği gibi, her politik kararın da askeri sonuçları olabilir" diyerek bir yandan da seçilmişler gibi atanmışların da bir iktidar alanının varlığını ima etmektedir. Çünkü yürütmenin (hükümet) ve askerin ortak karar almalarını talep etmek başka şekilde yorumlanabilir mi?
Başbuğ’a göre etnik kimliklerinin Anayasal güvenceye kavuşturulması Türkiye’nin ulus devlet yapısını hedef almaktadır. Ulus devlet insanoğlunun vazgeçemeyeceği bir şey midir ve ulus devlet denilen şey aslında devleti olan bir etnisite değil midir? Bu konunun tartışılması neden bu kadar tehlikelidir?
Yine Başbuğ: "Atatürk’ün ulus devlet anlayışı dinsel ve etnik temellere bağlı değildir ve bağlanmaya da çalışılmamalıdır. O’nun devrimi ümmet toplumundan laik ulus devlete dönüşümdür. Bu nedenle laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan tüm değerlerin temel taşıdır.” demektedir. Yani ona göre Atatürk’ün mücadelesi ümmetten ulusa olunca haliyle laiklik ilkesi de İslâm’dan uzaklaşma, İslâm dışılığa meyletme anlamına gelmektedir.  Bu durumda Ramazan ayında Türk Hava Kurumu’nun zekât , fıtra toplaması, kurban derilerini toplamanın sırf kendi hakkı olduğunu iddia etmesi ve şehitlik-gazilik gibi dini kavramların gözden geçirilmesi gerekmez mi?
İlker Başbuğ bir yandan etnik milliyetçiliği lanetlerken bir yandan da Irak’taki soydaşlarımız Türkmenler” ifadesini kullanmakta ve nedense bu etnik milliyetçilik olmamaktadır. Eğer sınırlarımız dışındaki Türkleri sahiplenmek Türkiye’deki Türkleri etnik milliyetçi kılmıyorsa, Türkiye’deki Kürt kökenli Türkler (Ne demekse?) Kürt kökenli Arapları (Ne demekse?) sahiplendiğinde niçin etnik milliyetçilik yapmış olsun? Etnik milliyetçi olmayan Başbuğ niçin oradaki Kürtleri de kapsayan bir milliyetçilik anlayışını dışarıda bırakmaktadır? Ayrıca sosyolojik anlamda bir analiz yapılacak olursa, Türkmenlerin İran’daki gibi bir Şiiliği benimsediği, dolayısıyla Türk değil İran Müslümanlığına yakın oluşları da özenle dikkatlerden uzak tutulduğu söylenemez mi?
Göründüğü kadarıyla 25 yıldır bitmeyen terör sözkonusuyken, ortada asker kökenli üyelerin oluşturduğu terör örgütleri cirit atarken, Başbuğ’un yaptığı konuşma, siyaseti etki altında bırakma çabasıdır ve yanlıştır.
27 Eylül 2007 (Memleket gazetesi)