İsmet Özel birkaç sene önce Konya’ya konuşmacı olarak davet edilmişti. Hayranlarından bir genç o Fuar Teşhir Salonu’nun sahnesinden inmeden bir şiirindeki dizelere atfen, “Sayın Özel 1,5 aydır düşünüyorum. Kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin?” deyince, Özel cevabı kısa sürede verdi: “Dikkat etmezse düşer.” Genç çok müteşekkir olmuştu. Zira “hikmetli” bir cevap aldığı kanaatindeydi. Ben İsmet Özel’i “anlayamayacağım derecede hikmetli sözler sarf eden birisi olarak” hiç görmedim. Zaten “kişilerin tüm sözlerinde hikmet arama” bakış açısıdır ki, insanların “içtihat” değil ama “taklid”i savunur hale getirmiş ve ümmeti fikrî ve fiilî bir durağanlık içine sokmuştur. Bu anlamda İsmet Özel’in farklı bir tonla da olsa ortaya koyduğu “Türklük” vurgusu üzerine Gerçek Hayat dergisinde (12/11/2004) yayınlanmış röportajı bağlamında birtakım değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Bu röportajda İsmet Özel, Amerikanlaşmak olarak algıladığı “Türkiyelilik” söylemini zırva olarak görmekte ve “Türkiyeliyim, ama Türk değilim.” sözünü ancak gayri-Müslimlerin söyleyebileceğini, bu söylem benimsendiğinde Türkiye’de Türklere yer bulunamayacağını ve bu durumda Türklerin Türkiye’den silineceğini ifade etmektedir. Ancak Türklük vurgusunun niçin Türkçülük olmadığını izahta bocalamaktadır. Türkiye’de Türklerin unsurlardan birisi olarak yer alması İsmet Özel’i oldukça rahatsız etmektedir. Aynı Özel, kendini “Türk kabul etmeyene Türk demeyeceğiz.” demektedir. Halbuki Türkiyelilik söylemi de bundan farklı bir şey demiyor ki!? Ayrıca kendisini Türk hissetmeyen, köken olarak da Türk olmadığı halde “muttaki” olan bir kimseyi ne hakla “Türk” olarak vasıflandıracağız? Yine ona göre Müslümanlığı yaşamayan kimselere Türk denilemiyormuş. Acaba İsmet Özel –Kur'an’ı önceliyorsa- bu eşitlemeyi nasıl icad etti? Kâfirler, kendileriyle savaşan kimseleri Türk olarak görüyorlar diye niçin onların icad ettiği kategoriyi biz de benimseyelim? Ek olarak, artık Batılıların Türkleri kendilerine rakip olarak mı yoksa kapısında bekleyen kimseler olarak mı baktığı sorusu ciddi bir soru değil midir? Şu anda Batılıların kendilerin için en dişli rakip gördükleri Müslümanlar gerçekten “Türkler” midir? Yoksa Türkler İslâm dünyasına “ehlileştirilmiş” Müslümanlar olarak mı takdim edilmektedir?

İsmet Özel, Müslümünca yaşamı öne almayan Türklüğü, “ırkçı Türklük” olarak vasıflandırıyor. Ancak daha önceleri Gerçek Hayat’ta yayınlanmış bir yazısında Sivas’ta otel yakanların da içindekilerin de Türk olduğunu ifade ediyordu. Acaba İsmet Özel’in kavramlaştırmasında sorunlar mı var? Bir ırk ile bir dini yani “tercih edilemeyen” ile “seçilebilen”i eşitleme konusunda zorluklar mı yaşıyor?

İsmet Özel, Lozan’da Müslüman olmayanların Türk olduğunun vurgulanmasını kendisine esas alarak bir kavramlaştırma yapıyor. Lozan’da imzanın tarafları onun kavramsallaştırmasıyla “Türk” olmadığına göre, biz niçin bu türden bir “Türklüğün” varlığına inananlım, savunucusu olalım ve bu sayede İslâm’a hizmet ettiğimizi düşünelim?

Özel’e göre Kürtler Türklere benzeyip kendisini asimile etmelidir. Türklerin bu hakkı varsa, Avrupa’da Türklerin asimile olmamasından yakınan Batılılar haklı görülemez mi? Tarihi veriler doğru kabul edildiğinde İslâm’ın yanında Araplığın da yaygınlaştırılmaya, kurumlaştırılmaya çalışıldığı Emeviler dönemine hangi hakla itiraz edebiliriz?

İsmet Özel’in Türklük anlayışı ilköğretim 6. sınıf düzeyindedir. Zira Türkiye’de “ırkların kardeşliği”nden bahsetmek Türkiye’nin haritadan silinmesine yol açacaktır. Kur'an, “Allah’ın âyet olarak insanları farklı ırklarda yarattığını” söylemesine rağmen o “tanışıp bilişmemize” yardımcı olan bu farklılığı yok saymayı teklif etmektedir.
Emperyalist Amerika’da bile 100 dil konuşulmakta, insanlar kökenlerini rahatlıkla izhar edebilmektedirler. İsmet Özel’in aynı ırktan olmayan dindaşlarına bile bu meşru hakkı çok görmesi, “Misak-ı Milli”yi dinin vazgeçilmezlerinden birisi gibi takdim etmesi üzücüdür. Halbuki Müslümanların ve etnik problemler yaşayanların haklarını savunsaydı da her iki kesim de kurtuluş kapısını AB olarak görmeseydi, daha güzel olmaz mıydı?

İsmet Özel, Türklerin İran üzerinden Müslümanlaşmış olmalarından yola çıkarak Türklerin tam Sünni veya Alevi değil ama heterodoks olduklarını söylemekte, yani Türklük vurgusuyla bir anlamda insanları orta yol olarak “sapkın” bir bakış açısına davet etmektedir. Bu sapkın din anlayışıyla acaba Türkler Müslümanları temsil yetkisini nasıl elinde bulundurmuştur? Hâlâ bu yetkiyi ellerinde tutmaları nasıl izah edilebilir?

İsmet Özel’e göre, “İslam davası güden ve kâfirle çatışmayı göze alan Müslüman’a Türk denmektedir.” Bu iddiayı nedense Kur'an’dan delillendirme ihtiyacı hissetmemektedir. Sormak gerekir, “Bu tanıma göre Üsame b. Ladin, Zerkavî, şehit Hattab” nedir? Kavramsallaştırma zayıf kalmış olacak ki İsmet Özel “Türkiye niçin vatan?” sorusuna “Türkiye dâr’ül-İslam olduğu için vatandır.” şeklinde cevap vermektedir. Aslında tutarlılık açısından, -kendisi farklı bir anlam yüklediğini düşünse de- “Türkiye Türklerindir.” demesi gerekirdi. Özel’e göre vatan İslâm ahkâmının uygulandığı yer demek. O zaman hakiki Türkler’in mücadele edecek bir durumları nasıl söz konusu olur? Zira “mutluluk” yakalanmış, başarı zaten elde edilmiş!

İsmet Özel, “Başörtüsünü savunamayan insanlar neyi savunacak? Başını örten insanlar, başörtüsünü savunmuyorlar, dolayısıyla sen kimle ne yapacaksın? Bir kere başlarını sımsıkı, bone gibi örtüyorlar. Maliye bakanının ailesini düşünürsen hele..” diyor. İsmet Özel’i ve başörtülü olduğu için okulu bırakan kızını herhangi bir kere bir başörtüsü eyleminde gören var mı? Çuvaldızı önce kendimize batırmamız gerekmez mi? İyi hatırlıyorum, girişte bahsettiğim konuşmasında kızının “Okula gitmeyerek yasakçıları protesto ediyorum.” dediğini nakletmiş, salona “ataleti” alkışlatmıştı. Aslında o alkışlar N. Topçu’nun durağanlığı felsefi olarak bir isyanmış gibi sunmasına yönelik bir övgü mahiyetindeydi ve kutsanacak hiçbir yönü de yoktu.

Görüldüğü gibi İsmet Özel’in Türklük vurgusu Müslümanları bütünleştirici bir proje olamaz. Daveti, olsa olsa 1980’li yıllardan itibaren netleşen “İslâmî” kimliği tekrar “milliyetçi-muhafazakâr” çizgiye çekmek çabasına imkân sağlayabilir. İslâm artık küresel işgale karşı küresel direnişin en kuvvetli adayıdır. Ve geri dönüş mümkün değildir. Din Allah’ındır. kimse kendi anlayışını din olarak sunamaz. Dini yerelleştirme çabaları, Hz. İsa’nın Nasıra’ya, Hz. Musa’nın Yahuda’ya atfedilerek anılması gibi bir sapmadır. Bir değer katma söz konusuysa Hz. İsa ve Musa doğdukları/bulundukları mekâna bir değer katmıştır. Şemsiye Türklük değil, İslâm’dır.

9.12.2004 Memleket Gazetesi/Konya